SÖZÜN GÜZELİ İNSANI İNCİTMEYEN VE YOL GÖSTERENDİR... |
Birinin ayıbını örtmek ona atlas elbise giydirmekten daha hayırlıdır. Başkalarını ziyaret ve onlara hediye vermek kalplerin kilitlerini açan iki altın anahtardır. Sevilmeyen herşey, mutlaka çirkin ve fena demek değildir. Çocuklar okuma ve düşünmeyi, iğne ve ilacı sevmezler.. ama, ateş ve yılanla oynamaya bayılırlar... İlim aklıyla, hikmet aklı da aynı ölçüler içinde mütaala edilebilir. Bir insanın insanlığı, öğrenip öğretmek ve başkalarını tenvir etmekle belli olur ve ortaya çıkar. Bilmediği halde öğrenmeyi düşünmeyen; öğrendikleriyle kendini yenileyip başkalarına da örnek olmayan, sureta insan görünse bile, düşündürücüdür. Fikrin işi, doğruyu araştırmaktır. Malzemesi ilahi mevhibeler olan onun laboratuarında, çok doğrular, doğruluk hesabına tekrar ber tekrar değiştirilir ki; fikrin asaleti de işte buradadır. Demirci ve fırıncılardan pek çok Hakk eri yetişmiştir. Bu onların devamlı hemhal oldukları ateşin kerameti olsa gerek... Aklın yolunu aydınlatıp ona yeni ufuklar açan bir ilahi meşale vardır ki, onun aydınlığında bir senede kat’edilecek yollar bir saatte alınabilir: O fikirdir. İyileri iyilikleriyle alkışla; inanmış gönüllere mürüvvetli ol, münkirlere öyle yumuşak yanaş ki; kinleri, nefretleri eriyip gitsin ve sen soluklarında daima Mesih ol..! Cevahir kadrini sarraflar, ilim adamını alimler, insanı da insanlığa yükselmiş olan kamiller anlar. Cevher, bakırcılar çarşısında garip, alim cahiller arasında, insan hayvani ruhlar içinde, hakim de muhakeme ve vicdanın kulakardı edildiği bir dünyada... Hayatın karanlık ve dolambaçlı yollarını aydınlatan, iki meş’ale vardır: Biri salim akıl, öbürü de hikmet... İlimler aklın ziyası, hikmet ise ruh semasında çakıp duran şimşeklerdir. Bir insanın okuyup öğrendikleri ne kadar çok olursa olsun, hiçbir zaman onu okuyup öğrenmekten alıkoymamalıdır. Gerçek ilim adamları, daha çok, sürekli araştırmalarının yanında bildiklerini yetersiz bulan kimseler arasından çıkmıştır. Müftüler çoktur ve hemen hepsi de anlayabildiklerince, aynı kaynaklara müracaat eder ve fetva verirler. Vicdan, nazarı keskin öyle bir müftüdür ki, fetva verirken hakikate göre fetva verir ve verdiği fetvalarda da kimseyi yanıltmaz. Vicdan-ı umumi, yanılmaz ve aldatılmaz bir hakim mesabesinde olunca, herkese, onun hükümlerine razı olma ve onu hakem kabul etme kalır ki, bu da onun, bir kısım mes’elelerde son merci olması demektir. Bağnaz tipler, etraflarında kendilerine “bila kayd u şart” itaat edenler hariç, herkesi kırar geçirir ve herkesle kavga ederler. Hangi ırk olursa olsun, o ırka mensubiyet bizatihi üstünlük sebebi olamaz; hakiki üstünlük ancak takva iledir. Bir insanın tavır ve davranışlarındaki intizam, onun ruh ve fikir intizamından meydana gelir. Hareketlerindeki ledünnilik ise vicdanının ötelere açık olmasından... Hikmet veya İslami felsefe, hep bu manadaki düşünce yamaçlarında boy atıp gelişmiştir. Sağlam düşüncenin hakim olduğu her yer ve her devirde sağlam hikmet, sakat ve eksik düşüncenin hükümferma olduğu yerlerde arızalı ve yanıltan felsefe zuhur etmiştir. Namus; iffet, vefa ve sadakat hasılı öyle mübarek bir hamurdur ki, harç olarak kullanıldığı binanın sarsılıp yıkılması hiç görülmemiş veya çok ender vaki olmuştur. Namus, yiğidin en yüksek yanı ve en önemli sıfatıdır. Onun en alçak ve en sefil vaziyeti ise namus mevzuundaki laubaliliğidir... |
|