SÖZÜN GÜZELİ İNSANI İNCİTMEYEN VE YOL GÖSTERENDİR...
-2-

Şikayet hep zamandan ve mekandan olur. Oysa ki, asıl mücrim cehalettir. Zaman ve felek masum, insan çok nankör ve çok  cahildir.

İstikametin, başlangıcı azim, ortası hidayet, sonu da cennettir.

Hidayet kalbin hayatı, küfür ve dalalet de onun ölümüdür.

Sadece görüp öyle yapan, bilip yapan kadar muvaffak olamadığı gibi, bilip yapan da vicdanında duyup yapan kadar muvaffak olamaz.

Nice güneşli, çimenli, çiçekli, pırıl pırıl yollar vardır ki, gider öldüren çöllere ulaşır. Ve nice dikenli sarp patikalar vardır ki, gider sıratın Cennet yakasıyla kavşaklaşır. 

En büyük hikmetlerden biri “insan dilinin altında saklıdır” sözü olsa gerek... Bence bundan daha büyüğü de “dost istersen Allah yeter, arkadaş istersen Kur’an” sözüdür.

Hak anlatanla anlayanı, temsil edenle alaka duyanı bulunca kanatlanır.

Gerçek felsefe, ancak ve ancak Allah’ın insanı hikmete uyarması ile meydana gelen bir ruh ve düşünce çilesidir.

Kadın ve erkek hilkatlerinin gayesi doğrultusunda hareket ederlerse, biri hanımefendi diğeri de beyefendi olur.

Öfkeyi aşıp kini, nefreti yutabilmek, yutulması gerekli olan şeylerin en hayırlısıdır.

Mükafatlandırmada acele etmek, cezalandırmada teennide bulunmak asfiya ahlakıdır.

Dua ile olsun Rabbiyle münasebetini devam ettirmeyenden daha acizi yoktur.

Başkalarını ezerken, seni ezebilecek bir gücün bulunduğunu da kat’iyen hatırdan çıkarma.

İslam’ın surları hak, kapısı adalet; içi de saadettir.

Körlerin adetleri artsa da, yine renkleri bilmeleri mümkün değildir. İki sağlam göz, bunların bütününün icmaını yıkar.

Allah rızası gözetilmeyen hiçbir işte hayır yoktur.

Cesaret muharebe meydanında, yumuşak huyluluk da öfkeyi gerektiren esbab karşısında belli olur.

Muhteşem ve muazzam milletlerin tekke, zaviye hatta türbeleri bile, mamur ve süslüdür. Ma’bedlerin çehresinde, mezar taşlarının alınlarında her milletin zevk ve san’at anlayışını okumak mümkündür.

Madde, idrakten, şuurdan, hisden, iradeden mahrum ve sadece eşyanın teşkilinde kullanılan bir kısım kanun ve zerreciklerden ibarettir. Onu varlığa esas saymak ne utandırıcı bir gaflettir.

Ahmakın kalbi dilinin ucunda, akıllının dili sinesinin en uç burcundadır.

İnsanlar, idraki ve idrak olunanı bilirler ama, idrak edeni bilmezler. Bilen ruhtur, akıl vasıta; gören ruhtur, göz vasıta...

Yokluk, korkunç bir hiçtir. Hiçlik, öyle sonsuz ve başdöndürücü bir sahasıdır ki, onda varlığı gösterir bir zerre bile bulmak mümkün değildir.

Şimdi, dindara mutaassıp, diyorlar. Taassup, batılda asabiyet gösterip, körü körüne ısrar etmektir. Hakta ısrar bir fazilettir. Ve mü’minin bu davranışı da kat’iyyen taassup değildir.

Kalem, düşünce nurlarının altın oluğudur. O nurlar adeta dimağdan kola, koldan da parmaklara iner ve kalemden dökülürler.

Yaptığımız işler hep kötü ise beklentilerimiz de kuruntu olur.

Başkalarının mahrem yanlarını tecessüs etmek, kendi iç derinliklerine açılamamış iradesiz ve basiretsizlerin işidir.

Her muvaffakiyet, bir önceki çile, gerilim ve hamlenin neticesi, bir bakıma ikinci bir muvaffakiyetin de sebep ve başlangıcıdır. Elverir ki, neticeye ulaşan kişiler, zafer sarhoşluğuyla kendilerini rahat ve rehavete terk etmiş olmasınlar.

Her ağaç odundur. Ağaç, ağaçtan meyvesiyle, insan da, insandan takvasıyla temayüz eder ve ayrılır. 

İnsanoğlu için gerçek hayat, ilim ve irfanla kabil olacağından, öğenip öğretmeği ihmal edenler, hayatta dahi olsalar ölü sayılırlar. Zira, insanın yaratılışının gayesi, görüp bilmek ve öğrendiklerini başkalarına bildirmekten ibarettir.

                                                                                                          DEVAM
 

mehmet_u@hotmail.com
                                                                           (mehmet_u)
]