- 2 -
Yağmur, duysam içimin göklerinden
sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil
filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin
gövdesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü
temizlenir
Yağmur, bir gün kurtulup çağın
kundaklarından
Alsam, ölümsüzlüğü billûr dudaklarından
Madenî arzuların ardında seyre
daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen
güllerini
Senin için görülen bir düş de
ben olsaydım
Şehirler kâbus dolu; köylere
duman düştü
Tersine döndü her şey sanki;
âsuman düştü
Kırık bir kayık kaldı elimizde,
hayalî
Hazîndır ki, dertleri aşmaya
ummân düştü
Ayrılığın bağrımda büyüyen bir
yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız
zindan olur
Sensiz doğrular eğri; beyaz
bile karadır
Sesini duymayanlar girdâbında
boğulur
Ana rahminde ölür sensizlikten
bir cenin
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin
Saatlerin ardında hep kendimi
aradım
Bir melâl zincirine takıldı
parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de
ben olsaydım
Sensiz, ufuklarıma yalancı bir
tan düştü
Sensiz, kıtalar boyu uzayan
vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkûm olunca
gönül
Yüzyıllardır dorukta bekleyen
sultan düştü
Ay gibisin; güneşler parlıyor
gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor
güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor
göklerinde
Sümeyrâ'yı arıyor her damlada
bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir;
mevsim senin
Mekânın fırçasında solmayan
resim senin
Yağmur, birgün elimi ellerinde
bulsaydım
Güzellik şâhikası gülümserdi
yüzüme
Senin visâlinle bir gülmüş de
ben olsaydım
Tavanı çöktü aşkın; duvarlar
üryan düştü
Toplumun gündemine koyu bir
isyan düştü
İniltiler geliyor doğudan ve
batıdan
Sensizlikten bozulan dengeye
ziyan düştü
Islaklığı sanadır âhımın, efgânımın
İçimde hicranınla tutuşuyor
nağmeler
Sendedir eskimeyen cevheri efkârımın
Nazarın ok misali karanlıkları
deler
Bu değirmen seninle dönüyor;
âhenk senin
Renkleri birbirinden ayıran
mihenk senin
Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı
adım
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
Sana hicret eden bir Kureyş
de ben olsaydım
Yağmur, sayrılığıma seninle derman
düştü
Beynimin merkezine ölümsüz ferman
düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu
ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma
Rahman düştü
Nefesinle yeniden çizilecek desenler
Çehreler yepyeni bir değişim
geçirecek
Aydınlığa nûrunla kavuşacak
mahzenler
Anneler çocuklara hep seni içirecek
Yağmur, seninle biter susuzluğu
evrenin
Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır
zemin
Damar damar seninle, hep seninle
dolsaydım
Bâtılı yıkmak için kuşandığın
kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş
de ben olsaydım
Kardeşler arasına heyhat, sû-i
zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen
iz'ân düştü
Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı
baharın
İnsanlık bahçemize sensizlik
hazân düştü
Yağmur, seni bekleyen bir taş
da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da
ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakış da
ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakış da
ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da
ben olsaydım
Bahîra'dan süzülen bir yaş da
ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da
ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de
ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de
ben olsaydım
Senin visâlinle bir gülmüş de
ben olsaydım
Sana hicret edenbir Kureyş de
ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle
dolsaydım
Bâtılı yıkmak için kuşandığın
Kabzasında bir dirhem gümüş
de ben olsaydım
Nurullah GENÇ
|