Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla |
İslamı Kabul Edenler İslam gerçeğini anlayanlar Müslüman olmaya can atıyorlardı. Cehaletten kurtulup mutluluğa eriyorlardı. Bir süre sonra Peygamberimizin amcalarından Hazret-i Hamza İslamiyet’i kabul etti. Bunda az sonra da Ömer Ibni Hattab Müslüman olarak İslam dininin yayılmasına çalıştı. Artık Müslümanların sayısı günden güne artıyordu. Peygamber Efendimizi görüp de ona iman edenlere çoğul olarak sahabe ve ashab denir. Bunun tekili "Sahabe"dir. Bu şerefe kavuşan hanımlara da "Sahabiyyat" denir ki, tekili "Sahabiyye"dir. Ashab-i Kiramın en büyüklerinden olan Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali Hazretlerine "Hulefa-i Raşidin,Caryar-i Güzin" denir ki,bunlar Hazret-i Peygamberimizden sonra sırasıyla halifelik makamına geçmişlerdir. İslam dinine pek çok hizmetler etmişlerdir. Bu dört Sahabe ile Abdurrahman Ibni Avf, Sa'd Ibni Vakkas, Zubeyr Ibni Avvam, Talha Ibni Ubeydullah, Said Ibni Zeyd, Ebu Ubeyde Ibni Cerrah Hazretlerine de Asere-i Mübessere (cennetle müjdelenen on kişi) denir ki, bunlar Hazret-i Peygamber tarafından cennetle müjdelenmişlerdir. Peygamber Efendimizi görüp de ona iman edenlerin hepsi de mübarek,mukaddes,her yönden saygı değerdirler. Onların değer ve şerefleri diğer bütün Müslümanlardan daha yüksektir. Bu da Peygamber Efendimize kavuşma şerefine erişmelerinin ve İslam dinine hizmet etmenin bir neticesi, bir mükafatıdır. Onun için biz o yüksek zatların hepsine istisnasız hürmet ve sevgi besleriz. Onların arasında meydana gelmiş bazı olaylar, birer içtihada ve hikmete dayandığından biz o olayları kurcalamayız. O olaylardan dolayı hiç birine dil uzatamayız. Peygamberin ve diğer din büyüklerinin bizlere emir ve öğütleri de bu şekildedir. İslam'ın Medine’ye Yayılması. İslamiyet’in Medine'de Yayılması ve Müslümanların Oraya Hicreti Medine'nin eski adi "Yesrib" idi. Oraya Yemen'in Ezd kabilesinden bir toplum gelip yerleşmişlerdi. Bu toplumun başkanı olan Haris ölünce, Evs ve Hazrec adlarındaki iki oğlunu bırakmıştı. O toplum da ikiye ayrıldı. Bir kısmı Evs'e, diğer bir kısmı da Hazrec'e bağlandı. Böylece Medine'de Evs ve Hazrec adında iki kabile türemiş oldu. Daha sonra bunların arasına şiddetli düşmanlık girdi. Daima birbirleriyle çarpışıp durulardı. Dünyayı verseler aralarını bulmak ve kalplerini birleştirmek mümkün değildi. Fakat ne zaman ki İslamiyet nurları parlamaya başladı, hemen o eski düşmanlığı unuttular. Bu düşmanlık yerine bir sevgi
ve bir kardeşlik meydana geldi. Birbirine din bağı ile bağlandılar ve birbirinin
selametine, mutluluğuna çalıştılar. Böylece ortak düşmanları olan Yahudilere
üstün geldiler. İste İslamiyet Medine'de bu iki kabile arasında günden
güne hızla yayılıyordu. Ashab-i Kiram;dan "Umeyr oğlu Mus'ab" bunlara Kuran-i
Kerim'i ve Islam ahlakini öğretmek için Medine'ye gönderilmişti. Sonra
başkanları olan "Sa'd ibni Muaz" ve "Useyyid ibni Hudayr" da Müslüman olunca,
bu iki kabile arasında İslam olma nimetine kavuşmayan kalmamış gibiydi.
Müslümanların Çektiği Çileler
Müşrikler bu muhterem zatin boynuna ip takmışlar ve onu çocukların eline vererek sokaklarda ve kızgın kumların üzerinde dolandırmışlardır. Onu bayıltıncaya kadar dövmeye devam etmişlerdir. Fakat Hazreti Bilal: "Allah birdir, Allah birdir,"diyerek dininde direniyor,bu eziyetlere katlanıyordu. Sonra onu Ebu Bekir Hazretleri satın alarak azad etmişti. Dinindeki sebat ve metanetinin mükafatıdır ki, onun mübarek ismi asırlardan beri bütün İslam ümmeti tarafından saygı ile anılıp durmaktadır. (Allah ondan razı olsun.) İslamiyet’i kabul edenlerden bir kısmı da, gördükleri eziyet yüzünden vatanlarını terk ederek Habeşistan’a hicrete mecbur kalmışlardı. Şöyle ki: Bunlardan ilk defa on bir erkek ile dört kadın, sonra seksen iki erkek ile yirmi kadın hicret etmiştir. Peygamberimizin muhterem kızı Rukiye ile kocası Hazret-i Osman da bu ilk hicret edenlerdendir. Habeşistan hükümdarı olan Necaşi bu muhacirlere çok hürmet etmiş, onlara yer göstermiş ve sonra da İslamiyet’i kabul etmişti. Peygamberimize elçilik görevi verildiğinin yedinci senesi olmuştu. Mekke'deki müşrikler, Müslümanların günden güne artmakta olduklarını ve güçlendiklerini görerek onlara bir kat daha şiddet kullanmaya başladılar. Peygamber Efendimizin mensup olduğu Beni Haşim (Hasim Oğulları) ile alışverişi kesmiş, onlara yararlı olan şeyleri bildirmeye karar vermişlerdi. Onların yoksulluk içinde yaşamaları için kendileri ile her türlü ilgiyi kesmek hususunda bir sözleşme yapıp Kabe'nin bir duvarına asmışlardı. Artık Haşim Oğullarından gerek Müslüman ve gerekse Müslüman olmayanlar, "Sab-i Ebu Talib" denilen bir mahallede çember altına alınmış duruma sokulmuşlardı. Son derece sıkıntı içinde vakit geçiriyorlardı. Diğer Müslümanlar da gelip bu mahallede toplanmışlardı. Fakat bu sözleşmenin basındaki "Bismikallahumme (Allah’ımızın adı ile)" yazısından başka bütün yazılarını güvelerin yemiş olduğunu, Peygamber Efendimiz bir mucize olarak haber vermişti. Onlar gidip baktılar, bu gerçeği anlayınca biraz utandılar. Böylece müşrikler Haşim Oğullarına karşı olan sözleşmelerini bozdular. Hasim Oğulları da, Diğer Müslümanlar gibi,bu çemberden kurtulup biraz nefes aldılar. Sancakdar
Yüce Allah buna karşılık cihada izin vererek bunların mallarını, canlarını ve yurtlarını Müslümanlara helal kılmıştır. Bunun için hicretin ikinci yılında, Mekkelilerin ticaret için Şam’a gönderdikleri bir ticaret kervanına taarruz edilmesine karar verildi. Böyle yapılmakla, düşmanların Müslümanlar aleyhindeki tecavüz hararetleri son bulacak, kuvvet ve cesaretleri de kırılacaktı. Peygamber Efendimiz altmış süvari
ile bu kafileyi izlemeye çıktı. "Beni Damre" kabilesinin yurduna kadar
vardı. Fakat kafileye rastlanamadı Beni Damre kabilesi ile karşılıklı yardımlaşma
esasi üzerine bir sözleşme yapıldı ve Medine'ye dönüldü. Bu sefer esnasında,
Peygamber Efendimizin amcası Hazreti Hamza sancaktar tayin edilmiştir.
Kendisine beyaz bir sancak verilmişti. İşte Müslümanların ilk sancaktarı
Hazret-i Hamza'dir. İlk sancağı da bu sancaktır.
Aralarında savaş çıkacağı sırada,
iki tarafla da barışık bulunan "Cuheyne" kabilesinden Amr oglu Mecdi ortaya
çıktı, yatıştırıcı sözlerle bunların arasını buldu ve anlaştırdı. İslam
birliği bir ganimet sağlayamadı. Fakat kendisinden sayıca on kat fazla
olan bir düşmanı korkutup anlaşmaya mecbur etti. Bu bakımdan maneviyat
yönünden büyük bir basari kazanmış oldular. İşte ilk İslam seriyyesi de
bu otuz kişilik kuvvettir.
|
|