Hz Peygamberin Vefatı
Bahattin AKBAŞ
Ankara-Elmadağ Vaizi
Diyanet Aylı Dergisi, Haziran
1999 Sayı 102
Allah Teâlâ'nın bütün insanlara
ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdiği
(1), alemlere rahmet olan (2),
en güzel ahlâk üzere bulunan (3) Hz. Muhammed (s.a.s.) Mekke'de doğmuştur.
Peygamberlik öncesi dönemde cahiliyye insanları olarak nitelenen çağdaşlarının
düştüğü denaatten kendisini uzak tutmuş, tevhid anlayışı içerisinde zaman
zaman insanlardan uzaklaşarak Nur Dağı'nda tefekkür ve tahannüste bulunmuştu.
İşte yine böyle bir zamanda Rabbı O'na meleği Cebrail (a.s.) vasıtasıyla
ilk vahyi göndermiş ve Peygamber olarak seçtiğini bildirmiştir. Hz. Peygamber
önce kendi yakınlarından başlamak üzere (4) insanları şirkten uzaklaşmaya,
tevhide yönelmeye, Hakk'a davet etmiştir. Hz. Peygamber Allah elçiliği
görevinin bütün gereklerini yerine getirmek suretiyle icra etmiştir. Bu
uğurda O'nun ve kendisine tabi olan ilk Müslümanların karşılaştıkları güçlük
ve zorlukları tarih ve siyer kitapları ayrıntıları ile vermektedir. Hz.
İbrahim'in "Rabbim onlara kendi içlerinden senin ayetlerini kendilerine
okuyacak, onlara kitab ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir elçi
gönder" (5), şeklindeki duası, Hz. Muhammed'in (s.a.s.) peygamber
olarak gönderilmesiyle kabul olmuş. Onun dünyaya teşrifiyle zulmet yerini
nura bırakmış, birbirleri ile devamlı surette harbeden insanlardan karıncayı
incitmekten çekinir hale gelen bir toplum ortaya çıkmıştır. İslam Medeniyeti
kısa bir zamanda cihana örnek olmuştur. O'nun risaleti insanlık için
bir kurtuluş ve esenlik olmuştur. "Gerçekten size Allah'tan bir nur, apaçık
bir kitap geldi. Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürür
ve onları iradeleriyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dosdoğru yola
iletir"
(6). Rasûlüllah (s.a.s.)
Allah elçiliği görevini yerine getirmiş, Allah'ın yardımıyla başarıya ulaşmış,
insanlar akın akın İslâm'a girmişlerdir. Veda Haccı'nda, Müslümanlara İslam'ın
itikadi, ameli ve ahlaki konularını topluca özetlemiş, kendisine tabi olanlara
kıyamete kadar mutlu olacakları hayat esaslarını bir kere daha hatırlatmış,
Kur'an'a sımsıkı sarılmalarını vasiyet etmiştir. Orada hazır bulunanlara
"Allah elçiliği görevini ifa ettim mi?" diyerek onları şahid tutmak istemiş,
onların şehadetinden sonra, "Ya Rab şahid ol, işte onlar vazifemi yaptığımın
şahidleridirler" demiştir (7). Bu tablo O'nun görev ve mesuliyet titizliği
konusunda bizler için çok güzel bir örnek teşkil etmektedir. Gerek Nasr
Suresi (8), gerekse Maide Suresinin 3. ayeti (9) "Muhammed ancak bir peygamberdir.
Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölse veya öldürülürse,
gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim böyle geri dönerse Allah'a hiç bir
şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır"
(10). "Muhakkak sen de öleceksin, onlar da öleceklerdir" (11), nazmi ilahisi
de O'nun ölümlü olduğunu beyan etmekteydi. Hz. Peygamber (s.a.s.)
Uhud şehidliğini, Baki kabristanını ziyaret etmiş, dönüşünde ise rahatsızlanmıştı.
Hicretin 11. (632. M.) yılı sefer ayının 19. günü olan Çarşamba günü müminlerin
Annesi Meymûne (r.a.)nın odasında hastalanmıştı (12). Hz. Peygamber Veda
haccında dirilerle vedalaşırken, Uhud şehidlerini ve Cennetü'l-Baki'yi
ziyaret etmekle de sanki vefat eden Müslümanlarla vedalaşıyor, onların
İslam'a olan hizmetlerine karşılık yüksek bir kadirşinaslık örneği gösteriyordu
(13). Ziyaretten sonra evine dönen Hz. Peygamber'in başağrısı ağırlaştı;
gün geçtikçe sağlık durumu ağırlaşan Hz. Muhammed (s.a.s.) artık mescide
gelemez ve cemaata namaz kıldıramaz oldu. Hz. Ebubekir'e yerine namazlarda
imamlığı ifa etmesini söyledi. Başını soğuk su ile devamlı pansuman ettiriyor,
serinleyerek rahatlamaya çalışıyordu. Son günlerini hanımlarından Hz. Aişe'nin
odasında geçirdi. İbn Hişam O'nun hastalık durumu hakkında şunları yazıyor:
"Hz. Peygamber (s.a.s.) başı sargılı olduğu halde evini terketti ve camiye
gelip minbere oturdu. Uhud şehidleri için dua etti ve daha sonra şöyle
dedi: "Allah'ın bir kulu vardı. Allah O'nu dünya ve ahiret hayatından birini
seçme konusunda serbest bıraktı ve bu kul da ahiret hayatını seçti. Yanında
bulunan Hz. Ebubekir O'nun bu sözleriyle ne demek istediğini derhal anladı
ve Hz. Muhammed'in kendisinden sözettiğini bildi, hemen ağlamaya başladı
ve şunları söyledi: "Fakat biz, bizim ve ana-babalarımızın senin yerine
feda olmasını tercih ederiz. Ey Allah'ın elçisi." Artık mescide gelemeyen
Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir'in kapısı dışında mescide açılan tüm kapıların
kapanmasını emretti. Suriye yönüne gitmek üzere hazırlanmış olan Usame
ordusunun gönderilmesini istedi. Hz. Usame'yi ve babasını övdü, onları
ashaba emanet etti. Aynı şekilde O, muhacirleri ensara, ensarı da muhacirlere
iyi davranmaya çağırdı. Ashabıyla hesaplaştı, helalleşti, hak sahiplerinden
kendisinde olan haklarını almalarını istedi." (14). H. Rebiulevvel, 11/M.
8 Haziran 632 Pazartesi günü, Hz. Aişe validemizin kollarında, "Allah'ım
beni Refik-i Âla zümresine kat, Lâilaheillallah" diye dua etti(15), parmağını
kaldırarak "Yüce Yoldaşın huzuruna" dedi, cennette buluşmak üzere diye
mırıldandığı duyuldu, yavaş yavaş Aişe'nin göğsündeki başı ağırlaşmaya
başladı (16) ve zevalden sonra gurubdan önce Hak Teâlâya kavuştu. Mübarek
ruhunu teslim etti, vefat tarihinde ihtilaf varsa da yaygın görüş budur
(17). Peygamber Efendimizin vefatı süratle duyulmuş ve ashab arasında
derin bir teessür uyandırmıştır. Hz. Ömer ve Hz. Ali gibi ashabın ileri
gelenleri bile adeta kendilerinden geçmişlerdir (18). Hz. Ömer bile kılıcını
çekmiş, "Rasûlüllah ölmemiştir, öldüğünü iddia edenin kellesini uçururum"
demiştir. Ancak Hz. Ömer'in bu sözü münafıkların taşradaki İslam aleyhtarı
odaklara ölüm haberini ulaştırmalarını önlemek için söylediği anlaşılmaktadır.
Kur'an'ı çok iyi bilen Hz. Ömer'in Peygamberimizin de bir insan olduğunu
ve zamanı gelince canını teslim edeceğinden haberdar olmaması düşünülemez
(19). Müslümanlar vefat haberi ile teessür içerisinde iken Hz. Ebu
Bekir topluluğa hitaben Allah'a hamdettikten sonra şöyle dedi: "Ey insanlar
kim Muhammed'e tapıyor idiyse gerçekten Muhammed ölmüştür. Kim de Allah'a
tapıyor idiyse gerçekten Allah diridir ve ölmez." Daha sonra Uhud'dan sonra
Medine'de indirilen şu ayeti okudu "Muhammed ancak bir Peygamberdir. Ondan
önce de Peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölse veya öldürülürse geriye
mi döneceksiniz? Kim böyle geriye dönerse Allah'a hiç bir şekilde zarar
vermiş olmayacaktır. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır." (20).
Sanki Ebu Bekir (r.a.) okuyuncaya kadar bu ayeti hiç kimse duymamıştı.
Ondan bu ayeti aldılar ve bu ayet dillerde dolaşmaya başladı. Ömer (r.a.)
daha sonraları şöyle anlattı: "Ebu Bekir'in o ayeti okuduğunu duyunca o
kadar şaşırmıştım
ki yere düştüm. Ayaklarım artık
beni taşımıyordu ve Allah'ın Rasûlü'nün ölmüş olduğunu anlamıştım." (21).
Rebiulevvel ayında hicretin 12. yılında (M. 632) dünyaya veda eden Hz.
Muhammed'in ölümü Müslüman toplumu derinden üzmüş ve mateme boğmuştur.
Öyle ki O'nun gerçekten ölüp ölmediğini soranlar, öldüğüne inanmayanlar
bile olmuştur. Ancak bu insanlar kısa sürede kendilerini toplamışlar, gerçeği
görüp teslim olmuşlardır. Hz. Peygamber vefat ettiği yer olan Aişe (r.a.)'ın
hücresinde defnedilmiştir. Medfun bulunduğu yer (Ravza-i Mutahhara) Medine'de
olup Müslümanların en çok saygı gösterdiği, ziyaret ettiği bir mahaldir."
(22). Sözlerimizi Allah Rasulü'nün kendi dilinden dünyaya geliş ve
gidişini tasvir eden bir hadisle bitirelim. "Ben bu dünyada ne yapayım!
Ben ve bu dünya, bir yolcu ve yolcunun altında gölgelendiği bir ağaç gibiyiz.
Bir süre sonra yolcu yoluna gider ve onu arkasına bırakır." (23).
Salat, selam, her türlü ihtiram
O'na, O'nun âl ve ashabına olsun.
Dipnotlar:
1- Sebe, 28.
2- Enbiya, 108.
3- Kalem,
4- Şuara, 214-215.
5- Al-i İmran, 170.
6- Maide, 15-16.
7- Zebidi, Tecrid Tercemesi,
X, 397, Şibli Mevlana, Asr-ı Saadet, I/510, Algül, Hüseyin, İslam Tarihi,
II/62.
8-(Ey Muhammed) Allah'ın yardımı
ve fetih (zafer) geldiği ve insanların, Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini
gördüğün
zaman, Rabbı'na hamd ile tesbih
et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir.
9- ... Bu gün size dininizi
ikmal ettim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Ve din olarak, sizin için
İslâm'ı seçtim...
10- Al-i-İmran, 144.
11- Zümer, 30.
12- Zebidi, Tecrid Terc. XI-3,
Algül, a.g.e., II/71.
13- Algül, a.g.e., II/72.
14- Hizmetli, Sabri, İslam Tarihi,
185.
15- Şibli, a.g.e., I/526, Algül,
a.g.e., II/78-79.
16- Lings, Martin (Ebu Bekir
Siraceddin) Hz. Muhammed'in
Hayatı, 508.
17- Algül, a.g.e., II/78.
18- a.g.e., II/79.
19- a.g.e., II/79-80.
20- Âl-i İmran, 144.
21- Lings, a.g.e., 510.
22- Hizmetli, a.g.e., 186.
23-İbn Mace, es-Sunen, 37/3,
Kitabu'z-Zuhd. II / 1376.
|