ERZURUM'A HOŞ GELDİNİZ
                                BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
                                      Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

Peygamberimizin Medineye Hicreti 
Peygamberimizin Medine'ye Hicreti ve Oradaki Bazı Çalışmaları Peygamberimizin Medine'ye Hicreti ve Oradaki Bazı Çalışmaları Peygamberliğin on dördüncü yılı idi. Mekke'deki Müslümanlar Medine'ye hicret etmişlerdi. Mekke şehrinde yalnız Hazret-i Peygamber ile aile halkı ve Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ali kalmışlardı. Müslümanların böyle Medine'ye gidip orada bir kuvvet meydana getirmeleri, Mekke'deki gayrimüslimleri düşündürüyordu. Daru'n-Nedve denilen bir binada toplandılar.

Müslümanların en büyük düşmanı olan Ebu Cehil adındaki sahsın sözüne uydular. Hazret-i Peygamberi öldürmeye karar verdiler. Her kabileden bir şahıs ayrılarak geceleyin Peygamberimizin evini kuşattılar. Uyumasını bekliyorlardı, onu öldüreceklerdi. İşte o gece, Cibril-i Emin geldi, durumu Hazret-i Peygambere bildirdi ve Medine'ye hicret için kendisine izin verildiğini söyledi. Peygamberimiz kendi yatağına Hazret-i Ali'yi yatırdı. Yerden bir avuç toprak alıp dışarıda bekleyen müşriklerin üzerine saçtı. Hiç birisi görmeksizin aralarından çıkıp gitti. O gece bir yerde kaldı. Gündüzün öğle vakti Hazret-i Ebu Bekir'in evine gitti ve beraberce hicret edeceklerini müjdeledi.

Rebiülevvel ayinin ilk günleri idi. Peygamber Efendimiz Hazret-i Ebu Bekir ile geceleyin Mekke'den çıktılar. Mekke'ye bir saatlik uzaklıkta bulunan "Sevr" dağına gittiler. Orada "Athal" denilen bir mağarada saklandılar. O gece orada kaldılar. Mekke müşrikleri bunu öğrenince, Hazret-i Peygamberin peşine düştüler. Her tarafı yokladılar. öyle ki, bu mağaranın yanına bile geldiler. Fakat mağaranın kapısına örümcekler hemen ağlarını örmüş, güvercinler de oracıkta yuva kurmuşlardı. Orada kimsenin bulunamayacağını anlayarak geri döndüler. Bu bir mucize idi. Sonra Peygamber Efendimiz muhterem arkadaşı ile mağaradan çıktı. Daha önce, Abdullah ibni Ureykit adında biri aracılığı ile hazırlamış oldukları iki deveden birine Hazret-i Peygamber ile Hazret-i Ebu Bekir, diğerine de Hazret-i Ebu Bekir'in oğlu Abdullah ile "Amir ibni Fuheyre" binerek Medine tarafına yöneldiler. Yolda birçok üstün haller meydana geldi.

Hazret-i Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin Mekke'den çıkmış olduğunu öğrenen müşrikler, Peygamberi ve arkadaşı Ebu Bekir-i yakalayıp getirecek kimselere yüz deve vereceklerini ilan etmişlerdi. Bunu almak için Beni Mudlic aşiretinden "Suraka" adında biri Peygamberimizin arkasına düştü. Kudeyd denilen yerde Peygamberimize yetişti. Fakat atinin ayakları dizlerine kadar yere battı. Bundan davranışının kötü olduğunu anladı. Peygamberimizden güvenlik sözü istedi ve onu Peygamberimizden aldı, bu şekilde kurtuldu. Mekke'nin fethinde de İslamiyet’i kabul etti. Beni Eslem kabilesinden "Bureydetu ibnu'l- Huseyb" adindaki biri de, yetmiş kadar atlı ile Hazret-i Peygamberi yakalamak sevdasına düştü. Fakat Peygamberimize yetisince, fikrini değiştirdi. Kalbinde iman parlamaya başladı, beyaz sarigini çözdü:"Ey Allah’ın Resulü! Sizin böyle bayraksız yürümenize gönlüm razı olmuyor;izin veriniz de, alemdarınız (sancaktarınız) olmak şerefine kavuşayım," dedi ve aldığı izin üzerine, sarigini kargısının ucuna bağladı. Medine'ye bir saat uzaklıkta olan "Kuba" köyüne kadar Peygamberin yanından ayrılmadı. İslam’ın ilk bayrağı bu mübarek sarıktır. Peygamberimizin Medine'ye varacağını Medineliler işitmişti. Her sabah Medine dışına çıkar, sıcaklar basıncaya kadar beklerlerdi. Bir pazartesi günü, Hazret-i Peygamber ile mağara arkadaşı Ebu Bekir'in gelmekte oldukları görüldü. Hemen karşılamaya koştular ve Kuba Köyünde onlarla buluştular.
Peygamber Efendimiz Kuba'da üç gün kaldı ve meşhur Kuba mescidini yaptırdı. İslam da yapılan ilk mescit budur. Sonra Hazret-i Ali arkadan yetişip Kuba'da Hazret-i Peygamberle buluştu. Ashab-i Kiramdan meşhur "Selman-i Farisi" de Kuba'ya gelip İslam dinini kabul etti. Peygamber Efendimiz, Rebiulevvel ayinin on altısına rastlayan bir cuma günü idi ki, sabahleyin Müslümanlardan yüz kişi ile Kuba'dan ayrılıp Medine'ye yürüdüler. Yolda "Ranuna" denilen derenin üst tarafına indiler. Peygamber Efendimiz orada çok açık ve güzel bir hutbe okuyup cuma namazını kıldırdı. Hazret-i Peygamberin ilk kıldırdığı cuma namazı budur. Peygamber Efendimiz, o gün Medine'ye şeref verdiler. O gün Müslümanlar için bayram olmuştu. Her ağızdan:"Ya Resulallah" Hoş Geldiniz, " sesleri yükseliyordu. Her yüzde bir neşe ve sevinç parlıyordu. Güzel şiirler okunuyordu. Ensar-i Kiramdan her biri: "Ya Resulallah! Benim evimi şereflendir," diye yalvarıyordu. Fakat Peygamber Efendimiz, hiç birinin gönlü kalmasın diye: "Devemi bırakınız, Yüce Allah tarafından görevlendirildiği tarafa gidiyor. Bakalım nerede duracak!" buyurdu. Deve de önce "Malik Ibni Neccar"in evi önündeki bos arsaya çöktü. Sonra kalkıp Beni Neccar'dan "Halid Ebu Eyyüp El-Ensari'nin evinin önünde çöktü. Oradan da kalkıp yine eski yerine dönerek orada durdu. Peygamber Efendimiz; "İnşallah konağımız burasıdır," diyerek Hazret-i Halid'in evini şereflendirdi. Yedi ay o evde oturdu.

Ensar-i Kiram (Medine'li Ashab) , her gün Peygamberi ziyaret ederek nöbetle yemek getirir ve hizmette bulunurlardı. O süre içinde, adi geçen bos arsa on mıskal altına satın alınarak üzerinde bir mescit bina edildi. Bugün imana pek önem verilerek yapılmış olan Mescid-i Nebevi (Peygamberin Mescidi) iste aslen bu mübarek mesciddir. Bunun çevresinde yapılmış olan odalar tamamlanınca Peygamber Efendimiz bunlara tasındı. Mekke'de kalmış olan müminlerin annesi Hazret-i Sevde ile Peygamberimizin diğer aileleri Medine'ye getirildi. Artık Medine-i Münevvere bu mübarek müminlerin ikinci yurdu olmuştu. Müslümanlar tarafından kabul edilen "Hicri Tarih", Peygamber Efendimizin Medine'ye hicret ettikleri yılın Muharrem ayından baslar. Bu tarihten itibaren Müslümanlar için pek parlak bir ilerleme ve açılma devresi başlamış oldu.
Mescid-i Nebevi yapıldıktan sonra, Ashab-i Kiram toplanıp beş vakit namazı cemaatle kılmaya başlamışlardı. Fakat namaz vakitlerini ilan edip bildirmek gerekiyordu. Başka milletlerin ibadete çağrı için boru öttürmek, çan çalmak, yüksek bir yerde ateş yakmak gibi kabul etmiş oldukları anlamsız işaretler Islamiyete yakışmazdı. Bir aralık Hazret-i Ömer'in teklifi ile "Essalate Camiaten (topluca namaza)" diye seslenildi. Sonra Ensar-i Kiramdan Abdullah Ibni Zeyd'e rüyasında bildiğimiz şekilde ezan öğretildi. Hazret-i Ömer de böyle bir rüya gördü. Peygamber Efendimiz bunu işitince: "İnşallah bu rüya haktir, namaza böyle çağrılmalıdır," diye emretti. Sonra bu rüya, Allah’ın vahyi ile de sağlamlaştırıldı. Artık namaz vakitleri bu şekilde ilan edilir oldu. Yeryüzünde namaz vakitleri değişik saat ve zamanlara rast geldiği için, hiç bir saat yoktur ki, orada Muhammed-i Ezan okunmasın. Bu şekilde Yüce Allah’ın birliği ve büyüklüğü, Peygamberimizin elçiliği, namazın kurtuluşa sebep olduğu bütün insanlık alemine yüksek bir sesle ilan edilmiş oluyor.

Peygamber Efendimizin ilk müezzini Bilal Habesi'dir. Ebu Mahzure Samure ile Amr Ibni Ummi Mektum ve Sa'du'l-Karaz da Peygamberimizin müezzinlerindendir. (Radiyallahu Teala Anhum.)
 

mehmet_u@hotmail.com
                                                                          (mehmet_u)
]