ERZURUM'A HOŞ GELDİNİZ
                                 BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
                                      Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla
 

HAZRET-I MUHAMMED MUSTAFA
Sallellâhu aleyhi ve Sellem'in Hilye-i Seâdeti .

Resûl-i Müctebâ Muhammed Mustafâ sallallahü Teâla aleyhi ve sellem Hazretleri hilkatce ve ahlâkca benî Ademin en mükemmeli idi. Bütün enbiyâ-i izâm aleyhimüssalâtü vesselâm Hazarâti, âzaları tam ve güzel yüzlü olup, Habîb-i Hudâ Muhammed Mustafâ sallallahü Teâla aleyhi ve sellem Efendimiz onların en güzeli idi. Cism-i pâki muntazam, her âzâsı mütenasip, endâmı gayet matbû', halkın ve mahlûkatın mahbûbu idi. O’nun semâilini bilmek, sünnetlerine ittibâ edip muhabbetinin kalplerde yerleşmesi için zarûrîdir.

Cenâb-i Hak O’nun için :''Muhakkak ki Sen büyük bir ahlak üzeresin'' ( 2 ) buyurmuştur.  (2) -Kalem Sûresi/4

Resûl-i Ekrem sallallahü teâla aleyhi ve sellem Efendimiz, nasıl bakılırsa bakılsın güzeller güzeli idi. Kâmilen her bakımdan güzel olduğu gibi, bütün azâları ayrı ayrı da güzeldi. Cism-i nazîf ve kokusu latîf idi. Koku sürünsün sürünmesin teni ve teri en güzel kokulardan âlâ kokardı. Bir kimse O'nunla musâfaha etse bütün gün O'nun râyiha-i tayyibesini duyardı. Mübarek eliyle bir çocuğun başını mesh etse güzel kokusu ile o çocuk diğer çocuklar arasinda malûm olurdu.
Doğduğu vakit de pâk ve latîf idi. Sünnetli ve göbeği kesilmiş olarak doğmuştu. Teni gül gibi pembemsi beyaz, nûrani ve parlak, ipekten yumuşak, başı büyükçe, alnı geniş, saçları kıvırcık değil düz, kaşları hilâl gibi olup ikisinin arası açıktı ve iki kaşının arasında bir damar bulunup gazap anında belirirdi, kabarırdı.

Kirpikleri uzun, büyücek gözlü, gözlerinin siyahi tam siyah, beyazı tam beyaz ve sürmeli idi. Çekme burunlu olup burun delikleri küçüktü. Yanakları düzgün ve pürüzsüz, ağzı genişçe, sakalı gür idi. Sakalını fazla uzatmaz, bir tutamdan fazlasını alır idi. Alem-i bekâya rihlet buyurduklarında saçında ve sakalında yirmi kadar beyaz var idi. Boynu uzun veya kısa olmayıp gayetle muvâzin, göğüsleri geniş olup iki omuzlarının arası açıktı. Kemikleri iri, bilekleri uzun, avuçları geniş, elleri ve ayakları kuvvetli, boyu ne uzun ne de kısa olup ortaya yakın uzun boylu idi. Ne şişman ne de zayıf olup hilkaten mûtedil ve sıkıca etli idiler.

Bir tarafa yöneldiği zamanki halini eskiler ''diri kalpli'', yeniler ''cevval hareketli'' diye tavsif ederler. Yürürken sanki dağdan veya yüksekten iniyormuş gibi hızlı yürürlerdi. Ayağını sanki bütün bedeniyle sağlamca kaldırır ve sağlamca basarlardı ve yürürken ayaklarını sürümezlerdi. Bir tarafa bakacağı zaman sadece başını çevirmez, bütün vücuduyla o tarafa dönerler ve öyle bakarlardı. Bir şeye işaret ederken elinin tamimiyle işâret ederlerdi.

Dişleri inci gibi âbdâr ve tabdâr olup, söylerken ön dişlerinden nûr saçılır ve gülerken fem-i saâdetleri bir nûr gibi letâfetli ziyalar vererek açılır idi. Konuşurlarken sağ elini sol eline yaklaştırır ve sağ elinin bas parmağını sol avucuna vurarak konuşurlardı. Söze şevkle başlar, aynı şevkle bitirirdi.

Bu canlı hareketleriyle beraber O bir haya timsâli idi. Bekarlığından itibaren insanlar içinde en fazla hayâ sahibi, her yaptığını itina ile yapan ve hayat neş'esini yitirmeyen insandı. Bir şeyi istemedi mi bu derhal yüzünde görülür, bir şey hoşuna gidince de hoşnutluğu yüzünde müsâhade edilirdi.

Bu güzel bünyede zindelik, kuvvetli hayâ ve müstesnâ azim bir arada idi.Hisleri fevkalâde kuvvetli idi. Pek uzaktan işitir ve kimsenin göremeyeceği mesâfeden görürdü. Bütün hareketleri mutedil idi. Bir yere giderken acele değil, sağa sola meyletmeyerek kemâl-i vakar ile doğru yoluna giderdi. Sürat ve suhûlet ile yürürdü. Yavaş yürür gibi görünür lâkin yanında gidenler sürat ile yürüdükleri halde O'ndan geri kalırlardı.

Yüzünde nûr-i melâhat, sözlerinde selâset, hareketlerinde letâfet, lisanında talâkat, kelimelerinde fesâhat, beyânında fevkalade belagat var idi. Beyhûde söz söylemezdi, her kelâmı hikmet ve nasîhat idi. Herkesin aklına ve idrâkine göre söz söylerdi. Güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Sohbetlerinin tadına doyulmazdı Rikkat-i kalbiyyesi vardı. Her kötüye şefkat göstermiş, hiç bir kötüyü cemâatinden tepmemiş, ona merhametle elini uzatarak ıslâhına çalışmış, her zayıfa mürüvvetle davranmış, istek ve arzuları ile o türlü türlü insanlarla imtizac etmişti. Kimseye fenâ söz söylemez, kimseye kötü muamele etmez. O'na derdini anlatmaya gelen kim olursa olsun sözünü kesmez, sonuna kadar dinlerdi.

Mülayim ve mütevazı idi, Hasîn ve galîz değildi. Kendisine yapılan latife ve şakaları anlayışla karşılar ve onları incitmezdi. Gerektiği zaman ahlâk-i hamîdesi dairesinde onların şakalarına iştirak eder, bu mevzûda da onlara örnek olurdu. Zât-i risâletlerine mahsus ciddiyet ve mehâbetini ashabıyla kendisi arasında duvar yapmamıştı. Yine O mehâbetli ve vakur idi. O'nu isteyen, gören bir kimse derhal heybet ve mahabbetine kapılır idi.

Gülmesi tebessüm idi. O'nunla ülfet ve müsahabe eyleyen kimse O'na can u gönülden âşık ve muhib olurdu. Ehl-i fazîlete derecelerine göre ihtirâm eylerdi. Akrabasına daha ziyâde ikram ederdi. Lâkin onları dînen kendilerinden efdal olanlardan efdal tutmazdı. Ehl-i beytine ve ashabına hüsn-i muamele ettiği gibi sâir nâsa da rifk u lütuf ile muamele ederdi. Hizmetkârlarını pek hoş tutardı. Kendi ne yer ve ne giyerse onlara da onu yedirir ve giydirirdi.
Cömert, kerîm, şefkâtli, merhametli, şecâatli ve halim idi. Ahd ü va'dinde sâbit ve kavlinde sâdık idi. Hüsn-i ahlâkca, akil ve zekâvetce cümle nâsa fâik ve her türlü medh u senâya lâyik idi.

O'na bakan gözler mahzâ güzellik görürler ..,
O'na yakin canlar mahzâ güzellikle berâberdirler.
O'ndaki bu güzellik ruhu kalbinin derinliklerinde yerleşmiş, hem bütün hasletleriyle, hem insanlarla -bilhassa zayıflarla ve gönlü kırıklarla -münasebetlerinde irâdî ve irticâlî olarak imtizâc etmiştir. insanların yıkık kalbilerini yapmağa, hatırlarını hoş etmeye düşkündü. Üzgünleri teselli etme fırsatını gözler , onları incitmekten sakınır, küçük büyük bütün ashâbini arar sorardı. ister şöhret sahibi, ister şöhreti olmayan sıradan bir insan olsun hepsine birbirlerini gözettirir, müsavî tutardi. Fakir zengin ayırt etmeden kim davet ederse etsin icabet ederdi.

Karsılaştığı bir kimseye ilk selam veren O olurdu. Husûsi olarak çocukların yanına gider , onlara da selam verirdi. Öfkelenmekken bütün gücüyle sakınır, şayet öfkelenirse kendini rûhen tedâvi etmek için namaza baslar ve Allah’ı tesbîh eder, bedenen tedâvîye ihtiyaç duyarsa gazap anında ayakta ise oturur, oturuyorsa yan tarafına yatar, öfke anında bir harekette bulunmaktan sakınır kendine hakim olurdu. Rasânet ve sükûnet sahibi idi. O hiç bir kimse hakkında kötülük düşünmemiş ve hiç bir kimse O'nunla beraber olmaktan şikayet etmemiştir. işte bu en geniş mânasıyla güzel ahlakın en güzel misalidir.

Elhasil sûreti her bakımdan güzel, sireti mükemmel, misali yaradilmamis, kainatın Seyyidi ve mefhari idi.

Allahümme salli aleyhi ve ala alihi ve ashabihi ecmaîn. Velhamdülillahi Rabbil'âlemîn.
 

mehmet_u@hotmail.com
                                                                          (mehmet_u)
]