ERZURUM'A HOŞ GELDİNİZ

                    Doğunun sınır taşı ERZURUM'un DADAŞ'ı
                    Efesi var İZMİR'in eğilmez TÜRK'ün başı.

 

 

Allah Resulü iyi bir eş, iyi bir komşu, iyi bir babaydı

Kadınların şeref ve haysiyetini geri verdi

Kadınların, kız çocuklarının o güne kadar ne bir hakkı ne de saygınlığı vardı. Adeta bir mal gibi alınıp satılır, hor görülür, onlara bir fikirlerinin olup olmadığı sorulmazdı. Resulullah (sas) onlara iyi muamele edilmesini emrederken, kadınlara kötü davrananları da şiddetle uyarmaktan geri kalmamıştı. Çünkü Allah Resulü (sas) kadınları Allah’ın bir emaneti olarak nitelendiriyordu. Allah’ın emanetine kim kötülük yapabilirdi ki!

“Anneciğim” diye sesleniyordu

Peygamberimiz annelere ve hanımlara karşı son derece zarif ve vefakârdı. 629 yılında Hudeybiye umresinde Mekke’ye giderken Ebva’da annesinin kabrini ziyaret etmiş; kabri eliyle düzeltmiş, teessüründen ağlamış, sebebini soranlara, “Annemin, benim hakkımdaki şefkat ve merhametini hatırladım da ağladım.’’ cevabını vermiştir.

“Kız çocukları yetiştiren benimle beraberdir”

Kız çocuklarının diri diri gömüldüğü bir dönemde kız çocukları ile ilgili o kadar net ve açık değerlendirmeler yapmıştır ki; adeta insanları bu konuda müjdelemiştir. Resûlullah (sas), “Kim “üç kız” veya “üç kızkardeş” veya “iki kız kardeş” veya “iki kız” yetiştirir, terbiye ve te’diblerini eksik etmez, onlara iyi davranır ve evlendirirse cenneti hak etmiştir.” (Ebu Dâvud, Edeb 130) demiştir. Bir başka rivayette ise “Kimin iki kızı olur da bunları öldürmez, alçaltmaz, oğlan çocuklarını bunlara tercih etmezse Allah onu cennete koyar.” diyerek insanlara müjde verilmiştir.

Peygamberimiz zarifti

Doğduğu zaman kendisine sadece bir hafta süt emzirmiş olan Süveyba Hanım’a sürekli giyecek, yiyecek yollamış, hal-hatır sormuş, bu hanım ölünceye kadar ilgilenmiş, hatta öldükten sonra da bir yakını olup olmadığını araştırmıştı. Süt annelerinden Halime Hatun’un Mekke’ye geldiğini görünce çok sevinmiş, onu o günkü örfe göre saygısının en belirgin örneği olarak sırtındaki ridasını yere serip üstüne oturtmuş ve “Anneciğim!’’ diye hitap etmiş, devesine yiyecek yüklemiş, ayrıca Huneyn Savaşı’nda esirler arasında bulunan süt kardeşi Şeyma’ya yakınlık göstermiş, hediyeler vermiş ve isteği üzerine memleketine yollamıştı.

Ev işlerine yardım ederdi

Hz. Peygamber’in insanlarla ilişkilerinde tevazu hakimdi. Halkın davetine katılır, sohbet eder, konuşur, konuşulanı dinler, hastayı ziyaret eder, cenazelerle ilgilenir, taziye verir, kalanlarla ilgilenir, çarşıda pazarda kendi yükünü kendi taşır, ev işlerinde ailelerine yardımcı olurdu. Resulullah (sas) elbiselerini yamar, ayakkabılarını tamir eder ve keçilerini sağardı. Şam’dan Medine’ye gelen Adiy b. Hatim, Hz. Peygamber’le yürürken, bir kadını uzun süre dinlediğini, yol boyunca insanlarla selamlaşarak hal hatır sorduğunu görmüş, evde ise onu minderin üzerine oturtmuş, kendisi hasır üzerine oturtmuştu. Bu durumu gören Adiy’in, onun peygamber olduğuna tereddüdü kalmamış ve Müslüman olmuştu.

Gençlere kucak açmıştı

İlk tebliğ, ilk sesleniş ile birlikte Hz. Peygamber’in çağrısına cevap verenlerin büyük bir kısmı 30 yaşın altındaydı. Ve onlar İslam’ı yaymak için canla başla çalışan -idealist gençlerdi. İslam’ın gençleri arasında Hz. Ali (10 yaş), Zeyd b Harise, Talha (15-17 yaş), Abdullah b. Mesud (16 yaş), Abdullah b Ömer (13 yaş), Zübeyr b. Avvam (16 yaş), Mus’ab b. Umeyr (18-20 yaş), Osman b. Affvan (24 yaş), Ebu Huzeyfe (30 yaş), Ebu Ubeyde b. Cerrah (31 yaş)... gibi isimler yer alıyordu.

Çocukları omuzunda taşırdı

O bir peygamberdi, alemlere rahmet olarak gönderilmişti ve insanlar yıllarca onu görebilmek uğruna neleri feda etmezlerdi ki. Ama o öyle bir resuldü ki; bugün bizler bile çocuklarımızı o kadar sevmiyor ya da şefkat göstermiyoruz. Bir gün Hz. Peygamber (sas) torunu Ümame sırtında olduğu halde mescide girer ve namaz kılar. Rükua gittiğinde onu yere bırakıp, kalkınca da onu yeniden kaldırır. Yine secdede torunları Hasan ve Hüseyin Peygamber Efendimiz (sas)’in sırtına çıkar ve Nebi (as) onlar düşmesin diye secdesini uzatır ve ayağa kalkınca da düşmemeleri için eliyle tutardı. Hatta hutbede iken bile minberden inerek torunu Hasan’ı kucakladığını ve yanına aldığını sahabeler nakleder.

Çocuklara şefkati emrederdi

Bir annenin çocuğuna karşı şefkatini tam manasıyla takdir eden Hz. Peygamber(sas), ‘’Uzun kılmak niyetiyle namaza dururum, derken bir çocuk ağlaması işitir; annesine sıkıntı vermesin diye kısa keserim.’’ buyurmaktadır. Hz. Muhammed (sas) kız-erkek ayrımını ortadan kaldırmış ve çocuklara şefkat gösterilmesini emretmişti. ‘’Küçüklere şefkat göstermeyen bizden değildir.’’ diyecek kadar da kesin tavrıyla çocuklara karşı sevgi ve şefkat göstermeyi manevi müeyyidelerle topluma kabul ettirmişti.

Nasıl yemek yerdi?

Resulullah beğenmediği yemeği kötülemez; bilakis kötülenmesini de istemezdi. Buhari’de onun bu durumu şöyle anlatılır: “Resulullah, hiçbir zaman yemeklerden herhangi birini de olsa kötülemezdi. Eğer canı çekerse yer, hoşlanmadıysa bırakırdı.” (Buhari, At’ıma, 21) Resulullah beğenilmeyen yemek konusunda hoşlanılmayanın bırakılmasını; ama kötülenmemesini isterdi. Çünkü yapılacak bir davranış ve söz başkasını etkileyebilir ve onun yemekten vazgeçmesi sonucu ortaya çıkabilir. Bu nedenle başkalarının istek ve arzularına, zevklerine saygılı olunmalı, yiyeceklerin ziyan olunmasının önüne geçilmelidir. (Müslim, Musakat, 138)

Komşuluğa önem verirdi

Hz. Peygamber’in komşuluk konusundaki tavsiyeleri oldukça kuşatıcı bir çerçeve çizer. Sosyal dayanışma ve yardımlaşma açısından insana aileden sonra en yakın sosyal çevreyi komşular teşkil ettiği içindir ki, gerek Kur’an ve gerekse Peygamber Efendimiz komşuluk ilişkilerine dikkat çekmişlerdir. Bir ayette ana baba ve yakın akrabalardan sonra yakın ve uzak komşuya iyilik etmek, iyi davranmak tavsiye edilmektedir. (En-Nisa 4/36)

Kadın Aile Servisi

01.05.2004

 

Bu yazı Zaman Gazetesi’nin 01.05.2004 tarihli sayısında yayınlanmıştır. (Alıntıdır.)

 

 

mehmet_u@hotmail.com

                                                                          (mehmet_u)

]